21 Haziran 2009 Pazar

DUYUYOR MUSUN YELİZ.

Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma….
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim..
Bugün sardunyalarım da açmadı..
Belki de küskün renklere ..
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım..
Sensiz soluyorum anlayacağın..
Mavi mavi ölüyorum…
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben..
Yanarak, yıkılarak..
Aklıma her geldiğinde ağlayarak.......

17 Haziran 2009 Çarşamba

ÖLÜMCÜL BİR SEVDA ..BU YELİZ

Şimdi beklentisine küsmüş çocuklar gibi,kazınmıyor bakışlarım duvarlardan....
Tek başıma saklambaç oynuyorum bulunmaz bir hiçlikte...
Ebe de ben sobe de...
Anlatıcalak ne kaldı ki ...sensiz her zaman biriminde geriye alıyorsam kendimi..
Ne vakit düşünsem gelecek beklentisini...
Yapışkan geçmişim döve döve içeri alıyor beni...
Gece tüm karanlığıyla gelirken üstüme üstüme,kaçıncı sayışta uyuyabilirim...
bir rüya olsun sensiz...
Biliyorum matematik çizelgelerini...
kendime denedim..anladım ..
benden kaç olursa sen olmaz..sonsuza akan bir ırmağın iki yakasıyız seninle...
sessiz ...
derinden..aşınan..kıyımı aşındıran sulara soruyorum seni...
sen kuşsuz bir dal gibi dururken karşı kıyıda...
artık beklentisine küsmüş çocuk gibi,gözleri yatırıp dudaklara..kendimce sana bir tanım aramaktayım...
ilk günaha ve son davete gün içirdin..
böyle sevdirdin bana ateşi...
ve sonra ölüm koyusu bir sonla o sırra üşüşen sendin..
bense ilk kurşunda vurulan bir asker gibi kalakaldım kanlı meydanlar ortasında...
artık gelmeyecek trenleri bekliyorum ıssız grisinde peronların...
sabır tesbihleri yapıyorum mahpushane işi..
çekiyorum...
susuyorum...
susacaklarım bitmiyor..yüreğime diktiğim bunca umut çiçekleri...
çektiğim bunca hasret...
sözcükleri yaza-çize ertelenmiş baharlardır yazdığım ..
örselenmiş düşlerim saçak altlarında..pusuda bekleyenler var...
çattım kaşlarımı...
dışarı çıkamam...
çıkamam dışarı kaşlarım var..
al işte veriyorum: bunlar örgütsel dökümanları aşkın..
bedili ödenmiş...
yarım kalmış ...
ölümcül bir sevda....

15 Haziran 2009 Pazartesi


ÖĞRET BANA YELİZ

Bana unutmayı öğret.düşünmemeyi hayal etmemeyi öğret.
Sensizliğe nasıl dayanılır bu acılar nasıl dindirilir öğret bana.
O kahverengi gözleri hayal etmemeyi öğret.
Seninle geçen kısada olsa o masallar gibi günü düşünmemeyi öğret.
O tatlı sesinin kulaklarımda cınlamamasını öğret nasıl duymamazlıktan gelindiğini öğret.
Öğret bana bu sevgiyi kalpten nasıl silebilirim öğret bana.
O gül yüzünü bir an olsun unutmayı hatırlamamayı öğret.
Bir an olsun sensiz nasıl olunur sensiz nasıl nefes alınır öğret bana.
Yalvarırım öğret bana unutmayı.hatırlamamayı. hayal etmemeyi .düşünmemeyi öğret.
Senin gibi olmayı öğret sevmemeyi üzülmemeyi ağlamamayı öğret.
Vurdumduymazlığı kalp kırmayı bir dağı bir sevgi oyunuyla yok etmeyi öğret.
Bir canı yakmayı cehennem azabını dünyada tattırmayı öğret.
Ağlatmayı umutlarını yok etmeyi öğret.
Nasıl taş kesildiğini nasıl duygusuz olunduğunu nasıl duygular katledilir öğret.
Bir insan nasıl diri diri toprağa gömülür öğret.
Ya bana bunları öğret yada bu bedenden bu canı yok et.


Y

E

L

İ

Z

SENSİZ GÜNLERİN KAZASI YOK YELİZ

Bitiyor zaman.
Tüm saatler kum saatinin içinde birbiri üstüne yığılıyor.
Sahte mutluluklar giyiniyor sözcükler.
Sen-ben savaşında imtiyazsız yarınlara bugünden açıyorum gözlerimi.
Savaşacak kadar bile yakın olmayışımızı bilirim.
Bilirim, acı verişindir bu kadar sözcük dizdiren.
Ömrümü ömrünün ardında sürüyen...
Aynaları kırıldı mutluluğumun.
Söz dinlemeyen yanımı artık çok iyi tanıyorum.
Ayağım takılıyor bir acıya ve yokluğunun üstüne düşüyorum.
Hala üşüyorum...
İğne deliğinden geçiriyorum sevdayı.
Sen oluyor nakışımın adı.
Bir an sen oluyorum anlayışsız, vurdumduymaz...
Sonra bana dönüyorum.
Bak hala ağlıyorum...
Harf harf işlerken kelimelerimi, şimdiden yerleştiriyorum acılarımı parmaklarımın ucuna.
Son düşen cemreyi de ayırıyorum payıma.
Kapatıyorum gözlerimi.
Hadi git yâr, geldiğin gibi.
Acıttığın yerden tüm acılarımı da topla git hadi.
Anlamadım yâr
Sen mi yâr olmadın yoksa ben mi yarenlikten uzaktım?
Hangi kıyıya vurmuştu aramızdaki eksik o taş?
Hangi şarkıda yarım kalmıştı notamız?
Hangi satır içine sığdırabilmişti de seni; sen bulunmazım olmuştun?
Ah yâr sana bağlamazsam sözcüklerimi, hep anlamsızlık oluyor yüreğimin dili.
Sana bağlandığında da gözyaşına paralel oluyor.
Yok, mu önümde senden gayri gidecek bir yol?
İçim yine aynı mısra´ları tekrarlıyor..
Yamaçlarımda senli güzel düşerim var
Ama düşlerime damlayan zehir de sensin yâr
Bulamadım yâr.
Seni bu kadar ararken kendime bir mutluluğu da bulamadım.
Zamandan bir bir çalıp saatleri sızlayan yanlarıma kattım.
Ben acıyı aşka yama yaptım.
Hafife almadım duyuları.
Kuytu köşelerde ölümüne besledim sevdayı.
Acıydı bildiğim aşkın ön adı.
Hiçbir şehre sığmadı yüreğim.
İstanbul sen de yüreğimi ayaklarına doladın.
Ve sen düştün ben kanadım.
Ezildim, yarama yine koskoca bir kenti bastım.
Büyük bir uykudan ibaret sandım satırlarda yaşamayı.
Kelimeleri vurdum kumsallara.
Canımı ağrıttım ardında.
Ve bir taş daha attım içimin karanlık dehlizine.
Hüzün meskenine kilitli aşk hangi makamı kabul ediyordu ki sözlerine?
Hangi yaram düşlerimi sana vurduğumda acı damlatmıyordu?
Gerçeğimde olmayan yâr gönlümden git!
Hadi git!
Ben sarsılan bir şehrin enkazı olmaya razıyım.
Ben, yine kâbuslar saklarım yatak başlarımda.
Ve sana şiirler biriktirmekten vazgeçerim.
Sessizliğimin sesini dinlerim bir sonbahar sabahında...